Türkler Rumeli’de!
14.07.2014 - 08:01
Kırkpınar güreşleri Türk’lerin Rumeli’ye ayak basmalarıyla başladı. Şehzade Süleyman Paşa (1316-1359). Rumeli Fatihi olarak anılan Osmanlı Başkomutanı Rumeli yakasına ilk ayak basan ve oralarda elde ettiği fatihlerle şanlanan bir askerdi ki Kırkpınar’m destanlara karışmış tarihinde Süleyman Paşa’dan sözetmemek imkansızdır.
Nilüfer Hatunla Orhan Gazi’nin büyük oğulları olan Süleyman Paşa 1. Murat’ın ağabeyiydi. Orhan Gazi 1324 yılında tahta geçince Süleyman Paşa da veliaht oldu. Tam 35 yıl bu makamda kaldı. Orhan Gazi bir süre sonra da oğlunu başkomutan yaptı bu görevi ondan hiçbir zaman almadı.Şehzade Süleyman Paşa ilk defa 1349’da Bizans’a yardım etmek üzere 20.000 kişilik bir Türk ordusunun başında Rumeli’ye geçti. Yanında 22 savaş gemisi vardı. Sırplafın almak üzere oldukları Selanik’! bağlaşık Türk-Bizans ordusu kurtardı.
1352’de 10.000 kişilik bir Türk birliği geri Rumeli’ye geçti. Dimetoka’da Sırplarla Bulgarlar1! yendi. Bu bölgeyi Bizans’a verdi. Türk askeri Balkanlarda büyük hayranlık uyandırdı. Süleyman Paşa durumun iyice olgunlaştığını görünce 13541e büyük teşebbüsüne başladı. Az ama pek seçkin bir kuvvetle Çanakkale Boğazı’nı geçip Gelibolu Yarımadası’nı çıktı. Türkler ilk defa fatih sıfatıyla Avrupa topraklanna ayak basmış oldular.
Süleyman Paşa’nın fetihlerinde kardeşi Murat Bey (I. Murat) da katılıyordu. 1357de Lüleburgaz’la Çorlu’yu Murat Bey aldı. Böylece Gelibolu Yarımadası gibi çok stratejik bir bölge tamamen alınmış Çanakkale Boğazı’nın iki yakası da ele geçirilmiş oluyordu. Bizans artık güneyden doğudan olduğu gibi batıdan da çevrilmişti.
Süleyman Paşa taşlık bir bölgede avlanırken atının ayağı kayınca düştü başını taşa çarparak öldü. Bolayır’a gömüldü ama büyük bir askeri komutan olduğu kadar Türk güresine yaptığı hizmetleriyle de ölümsüz kahramanlar arasına karıştı.Rumeli’de ilk defa Süleyman Paşa’nın komutasındaki Türk askerleri güreştiler. Türk askeri ilk defa 1349 tarihinde Rumeli’ye ayak bastığına göre Kırkpmarm bu yıl 637. si düzenlenecek demektir. Ne var ki bu tarih her nedende 625 olarak belirtilmektedir (1986).
1349’larda Sırpların işgaline son vermek üzere Selanik’e doğru yol alan Türk askerleri bir Hıdırellez günü Edirne yakınlarındaki ahir Köy’de konaklar. Pehlivanlık Türklerde hem bir gelenek hem de savaş hazırlıkları olduğundan kırk yiğit 1349 yılının Hıdırelaaai’nde güreşe başlar. Güneş batarken kapışmalara son verilince bu kırk yiğit de bulundukları yere düşerek son nefeslerini vermişler. Şehit oldukları yere de gömülmüşler. Ertesi gün bir de bakmışlar ki her yiğidin can verdiği yerde bir pınar fışkırmış. Bunun üzerine oraya (Kırkpınar) adı verilmiş ve her yıl Hıdırellez’de burada toplanarak güreşmek adeti yerleşmiş.
Biz Türklerin yaşantılarında "Kırk-Yiğit" "Kırk-lncekız" ve "Kırklar"ın önemli bir yeri vardır.
Türk hanlarının yanında onun emirlerini uygulamak için "Kırk Yiğit" eşi hatunun yanında da hizmetini görmek için "Kırk-Ince-Kız" bulunurdu.
Bilindiği gibi "kırk" kelimesi aynı zamanda Türkçemizde çokluk belirtisidir. Kırkpınar Kırkağaç Kırkküp Kırkının da Kulpu Kınk Küp Sarmısağı Gelin Etmişler Kırk Gün Kokusu Çıkmamış Kırkharamiler Kırkayak (çpkayak) ve Kırk Gün Kırk Gece gibi tabirler dilimize yerleşmiş deyimlerdir. Kırkpınar kelimesinde bir çokluk belirtisi olduğunun sezilmesine rağmen "Kırklar" aynı zamanda "Azizler" anlamına da gelmektedir. Unutulan eski tabirlerden "Kırklara kanşmak" Evliyalar arasına girmek manasınadır.
Kırkpınarda yapılan güreşlerin ulviliği burada son nefeslerini verinceye kadar güreşenlerin şehit düşerek ölmezler arasında yer almaları dolayısı ite "Kırklar Pınarı" veya o yörede çok sayıda suyun akmakta olduğunu vurgulamak için aynı zamanda "Çeşme" anlamına gelen "Pınar" kelimesinin kullanılarak
"Kırkpmar" olarak adlandırılmış olduğunu düşünebiliriz. Her ne olursa olsun Süleyman Paşa’nın komutasında Rumeli’ye ayak basan ilk Türkler arasında yer alan yiğitlerin hiç bir şekilde anlaşmalı güreşe yanaşmadan ölünceye kadar güçlerini denemeleri birbirlerine denk bu yiğitlerin emsalsiz bir mücadeleden sonra son nefeslerini vermeleri onların birer güreş şehidi olduklarının bir işaretidir.
EDİRNE VE KIRKPINAR
1959 yılında Kırkpmar dolayısı ile ilk defa Edirne’ye vardığımızda "Yeşil Meriç Oteli"nin bahçesinde yatmış sabaha kadar da sivrisinek vızıltısından uyuyamamıştık. Bugünkü Şehir Kulübû’nün karşısında bulunan "Yeşil Meriç Oteli" o yıllarda herhalde Edirne’deki tek doğru dürüst konaklama yeriydi? Mehmet Faruk Gûrtunca’nın çıkardığı gazetede çalışmakta olan Murat Turgu adlı meslekdaşımızın yadımlarıyla kendimize Yeşil Meriç’te bahçede bile olsa bir yer bulabilmiş olmamız büyük mutluluktu. Bazı arkadaşlar talebe yurtlarınla kimileri de eşdost divanına konuk oldular.
Yeşil Meriç Oteli’nin girişinde her saat başı kilise çanı gibi vuran kocaman bir saat bu saatin altında da aaaaen-aaaaen beş yaşlarında bir ihtiyar katip olarak duruyordu. Kırkpmar dolayısı ile hemen hemen her ilden Edirne’ye akın eden meraklıları doyurabilmek onların hepsine yatacak yer temin etmek büyük organizasyon işiydi. Yıllarca ihmal edilmiş olan Edirne o yıllarda bu işin üstesinden gelememekteydi.
Sanıyoruz şehrin en namlı lokantası "Zararlılar" denilen yerdi. Güreşlerden sonra bu lokantanın önünde muazzam bir kuyruk oluşur ahçıbaşı kalabalıktan olacak çoğu zaman dolma biberleri tabaklara parmaklanyla yerleştirirdi.
Zamanla günden güne gelişen Edirne’de bugün pekçok otel bulunmasına rağmen yine de ihtiyaca kafi gelmemektedir. Güreşi çok seven bu yüzden işi-gücü bırakıp Edirne’ye koşan güreşseverler çoğu zaman Selimiye Camii’sinde gecelemektedirler. Belediye hoparlörle çeşitli anonslar yaptırarak kalacak yer bulamayanların camiilerde geceteyebileceklerini duyurmakta aynı zamanda bir panayır halinde devam eden eğlenceler sabaha kadar sürdüğünden geceyarısından sonra konaklamak için camütere doluşanlar sabah ezanı ile yeniden ayaklanıp Sarayici’ne koşmaktadırlar.
SARAYİÇİ
Sarayiiçinde 1959’larda çok çok 10.000 seyircilik portatif tribünlere sıra sıra dizilmiş sandalyelerde oturarak müsabakaları seyretmek kabildi. Şehirden faytonla Sarayiçi’ne doğru inerken göğe toz bulutu tabakası yükselir pehlivanlar kendilerine otel bulamadıkları gibi yıkanacak su da temin edemezlerdi. Müsabakaları tamamlanan pehlivanlar SarayiçJ’nin çevresinden akan Tunca’nın kollarında suya girer elbette yeşilimsi bu suda yıkandıklarını sanır aslında daha da kirlen!rlerdi. Çevre alabildiğine kalabalık olduğundan nehirde yıkanan pehlivanlar soyunup giyinmede de büyük zorluk çekerlerdi. Bir yarımada görünüşünde olan bu bölgede "beş halka yirmi beş" diye bağırarak halkasatanlar sigaralara halkaların birini geçirerek bir paket sigara kazananlar yılan oynatanlar Cemalin üç dönüş iki göbekten sora dönüp iskemlesine oturan dansöz kızları görülecek yerlerdi. Cemal’in pavyonu bugün de Kırkpınar güreşlerinden bir iki hafta önce Sarayiçi’ne kurulur. Çevirmeciter kuzudan ziyade oğlak pişirip elleriyle parçalayıp ekmekicj yapar veya sıcak etleri tabaklara koyup servise geçerler. Çevirmedleıde bira rakı gibi alkollü içkilerde satılır. Güreşlerin ağır gidişinden şikayetçi olanlar bunalanlar felekten bir gün çalmak isteyenler karınlan acıkanlar çevirmecilere dolarlar. Burada güreşlerden sözedilir içilir yenilir eğlenilir biryandan da Başpehlivanlık kapışmalannın heyecanı bastırılır.
Sarayiçi’ne birgünde girip çıkanların sayılarının ortalama 100.000’i bulduğu sanılmaktadır. Kırkpınar güreşleri sırasında çoluk-çocuk Edirnelilerin yanında Edirne’nin civar köylerinde oturanlar Babaeskili’ler Çorlulular Tekirdağlı’lar bütün Trakyalılar bu yarımadaya dolarlar.
Çevirmecilerin kulübelerinin arka taraflarında Tunca’ya doğru ufak su dökerek ihtiyaçlarını giderenler yıllarca tuvalet konusunda büyük sıkıntılar çektiler. Özellikle çoluk-çocuk kadınlar buralarda adeta perişan oldular. Buna rağmen Sarayiçi’ne gelmekten kendilerini alamayıp güreş günleri bu yanmadaya dolarak piknik alışkanlıklarını sürdürdüler.
Edime Belediyesi geçen yıllarla birlikte imkanları oranında Sarayiçi’ne yatırımda bulundu tuvaletler çoğaltıldı sporseverler için geniş tribünler inşa ettirildi pehlivanlar için soyunup giyinme odaları ve sıcak sulu duşlar yaptırıldı.
TAVUK ORMANI
Sarayiçi yakınlarındaki Tavuk Ormanı" pehivanlann yıllarca idman yaptıktan bir bölgeydi. Burası da portatif çayhaneler köfteciler ve yiyeceklerini yanlarında getiren ailelerle dolup taşardı. Durum yine aynıdır. Kırkpınar Ağaları da geleneksel yemeklerini "Tavuk Ormanfnda verirler. Edime Belediye Başkanı Hamdi Sedefçi buraya bir Ağa kköşkü yaptırdı.
DAVUL-ZURNA
Sarayiçi Meydada pehlivanlar kozlarını paylaşırlarken tribünlerin dışında da hayat alabildiğine devam eder. iyne atılsa yere düşmeyecek tabirine tam uygun olarak ortalarda dolaşanlar bir köşeye bir çevirmeciye kapağı atıp bağdaş kuranlar davul-zurnalı meclislerle kendilerinden adeta geçerler. Hiçkimse diğerinin havasına karışmaz bir masada davul-zuma "Yüksek Tepeler"! vurur iki masa ilersinde "Alişimin Kaşları Ka’are" bir iki masa sonrasında da "Atmaclini Debreli Hasan" melodileri ortalığı kaplar kalkıp oynayanlar çengi oynatanlar birbirlerinin havasına karışmaz hem demlenir hem eğlenirler. Yıllar önce Sarayiçi eğlencelerinde davul-zuma baş enstrüman arasında yer alırken zamanla klarnet ve keman da buralara yerleşmiş eski şarkılar türküler pek bilinmez söylenmez olmuştur. Bugünkü müzisyenlerin çalmakta zorluk çektikleri hatta pek çoğunun bilmediği şarkılardan biri de "Naciyem’dir.
"Sana da Yaptırayım Naciyem Aman Fildişi Saray Fildişi Saray Tara da Kahküllerini Naciyem Aman bir Yana Bırak. Senin de Sevdiceğin Naciyem Aman
Buradan Irak Buradan Irak Göğsü de Çatma Düğmeli Natiyem Aman Sen Kime Yandın" sözlerinden ibaret olan ve nakaratlarla söylenen bu şarkıda yol gösteren olursa esmer müzisyenler derhal melodiyi kaparlar. Bu konudaki ustalıkları da onlann asla tartışılmaz.
Biz 1959’larda Sarayiçi’nde Arpacı Nimet Yorgi Kaçamakoğlu’yla birlikte modern Koca Yusuf Tekirdağlı Hüseyin’in bir oturuşta bir kuzuyu yiyip bitirdiğini gördük.
Velhasıl Kırkpınar güreşleri kadar Sarayiçi yarımadasında cereyan eden eğlenceler yağmurlu havalar hariç sabahlara kadar sürer taksiler Edirne’nin merkezinden buralara vızır-vızır işleyip durur.
ER MEYDANI’NA GİRİŞ
Sarayiçi’nde eğlenen halka biraz göz gezdirdikten sonra Er Meydanı’na girelim.
Eski pehlivanlar elbette başpehlivanlar pehlivanlar kapısından Er Meydanı’na parasız alınır kendilerine ayrılan yere kurulurlar. O hengamede hele günlerden cumartesi veya pazarsa Er Meydanı’na girebilmek için bilet bulmak mümkün değildir.
Yağlı güreş Türk’ün öz güreşidir ve bu meydana girerken insanın kalbi gümbür-gümbür atar.
Geçmişle ilgili pekçok şeyi genellikle kültüre dayanan alışkanlık ve temelleri Yunan’a dayama alışkanlığında olan Avrupalının tesirleri bizim yazarlarımızın bazılarına da geçmiş ve bu kapışmanın bize Yunan’dan miras kaldığı iddiaları bazı eserlere kaydedilmiştir.
Homer’in llyada ve Oduseus’ünden bellediğimize göre elbette o çağlardaki pekçok kavimlar gibi Yunanlılar da güreşiyorlardı. Ancak Homer gözleri görmediği halde maviyi en iyi şekilde tarif eden Anadolu doğumlu bu ozan güreşçilerin kum üzerinde kozlannı paylaştıklarını yazar.
Yağlı öyle midir?
Hem bu güreş öylesine bizimdir ki antik olimpiyat oyunlarında meydana çıkan güreşçiler çırılçıplak mücadele ederlerken bizde pehlivanların dizkapaklarmın üstünden göbeklerinin altına kadar olan bölüm kısbetle kapatılır. Cazgır Allah Allah illallah" diye güreş açar davul-zuma cenk havalarını vurur pehlivanların helalleşmeleri birbirlerine başarı dilemeleri herşeyi ve herşeyi ile yağlı güreş Türk’ün öz sporiarındandır.
Pehlivanlar ve sporseverlerden kalabalık bir grup cuma sabahı Edime Belediyesi önünde toplanmış bando eşliğinde Atatürk’ün kabrine çelenk konarak istiklal Marşı okunmuş Pehlivanların Pirlerinden Şeyh Cemalettin’te Adalı Halil ve Kara Emin’in kabirleri ziyaret edilmiş ruhlarına birer fatiha gönderilmiş öğle namazını takiben de Selimiye Camii’nde mevlit okutturulmuşlar. Biz meydana girerken pehlivanlar sıra sıra dizilmiş geçit töreninin başlamasını beklemektedirler. Bir yıl öncesinin başpehlivanı göndere
Türk Bayrağı’nı istiklal Marşı’nın eşliğinde çekecek pehlivanlar Er Meydam’nda bir tur atacak ve en küçük boylardaki güreşçiler meydana salınacaklardır.